Çocukları Gıda Pazarlamasının Zararlı Etkilerinden Korumaya Yönelik Politikalar
Çağdaş tıp etiğinin Hipokrat zamanlarından bu yana değişmeyen 4 ilkesini anarak başlamak istiyorum. "Özerklik, zarar vermeme, yararlılık ve adalet" ilkeleri. Bu yazıda en çok vurgulanan ilke, zarar vermeme ilkesi olacaktır.
Profilaksi, yani önleyici tedavi hizmetleri, hastalık meydana gelmeden, hastalığı meydana getiren koşulların önlenmesidir ve bu sebeple en kıymetli tedavidir. Bu anlamda bireylerin taşıdığı risklerin saptanması, yaşam koşullarına ve fizyolojik durumlarına uygun önleyici tedaviler düzenlemek, bireyleri bu konuda bilinçlendirmek hayati önem taşır. Bunlar sağlık çalışanlarının ve ebeveynlerin sorumluluklarıdır. Önleyici tedavilerin ilk adımı bireylerde kendileri hakkında bilinç uyandırmak ile başlar. Yetişkinlerde bilinçlendirmenin yanı sıra davranışsal değişiklik yaratmak, yılların yıkıcı alışkanlıklarını alt etmek oldukça zorlu bir süreç. Bilinçlendirme çalışmalarının ve davranışsal pekiştirmelerin çocukluk döneminde başlaması oldukça önemlidir. Sağlık çalışanlarının ve ebeveynlerin sorumluluklarının yanı sıra hükümetlerin de bu konu hakkında oldukça büyük sorumlukları vardır. Başta bireylerin psikologlara, fizyoterapistlere, diyetisyenlere erişimi ile koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine yönelik politikalar geliştirmek hem bireylerin yaşam kalitelerini arttırmak hem de hastalıkların tedavilerinin devletler üzerindeki ekonomik yükünü azaltmak açısından da mantıklı bir hareket olacaktır.Bu yazımda bu temelden yola çıkarak, geçtiğimiz temmuz ayında Dünya Sağlık Örgütünün çocukları gıda pazarlamasının zararlı etkilerinden korumaya yönelik politikalar hakkında yayımladığı guideline'ından dikkatimi çeken maddeleri not edeceğim.
- Öncelikle gıda pazarlama stratejilerinin sağlıklı gıdalardan ziyade yüksek doymuş yağ ve şeker içeriğine sahip sağlıksız gıdaları pazarlamaya yönelik geliştirildiğini, ve bu pazarlama stratejilerinin okul ve spor kulüplerinin çevresinde, çocukların televizyon izlediği saatlerde ve çocuk kanallarında, çocukların ve gençlerin tercih ettiği dergilerde oldukça yayın olduğu bildirildi.
Gıda pazarlama stratejilerinin esas hedefi talep oluşturmaktır. Bu sebeple çocukların dikkatini çekebilecek mekanlar ve koşullar oluşturulur. Görsel ve işitsel uyaranlara maruz kalan bir çocuğun günlük beslenmesinde sürekli uyaranları tercih ediyor olması durumu olasıdır. Okul yönetimleri, çocukların gittiği kulüplerin yönetimlerinin dikkatini çekmek, bu konuda ebeveynlerle birlikte bu çevrelerde bilinçlendirme çalışmaları oluşturmak gerekmektedir. Kanallar ve dergiler ticari kaygılar sebebiyle sadece ailelerin ve sağlık enstitülerinin ya da çalışanlarının talepleriyle yürütmelerinde değişikliği gitmeyebilirler de. Bu noktada kontrol mekanizmasını devlet organları yapmalıdır.
- Markaların gönüllükleri ve tercihleri üzerine yaratılan politikalardan ziyade devletlerin örnek bir beslenme profiline yönelik zorunlu politikalar oluşturması amaç için daha efektif bir uygulama olarak bildirildi.
- Reklamlarda çocukların dikkatini çeken ve cezbeden animasyon ve karakter kullanımının kısıtlanmasının olumlu etkileri olabileceğine değinilmiş.
- Yüksek gelirli ülkelerde yaşayan düşük sosyoekonomik düzeye sahip çocukların yüksek sosyoekonomik düzeye sahip çocuklara kıyasla daha çok bu gıda pazarlama stratejilerine maruz kaldığı, bu sebeple yapılan zorunlu politik kısıtlama ve düzenlemelerin sağlıkta eşitsizliğin giderilmesine de katkıda bulunacağı belirtilmiş.
Bu madde elbette ki ufak bir etrafına bakınma davranışı ile kolaylıkla hayatta görebileceğimiz bir madde. Yüksek doymuş ve trans yağ içeren, yüksek şeker ve fruktoz şekerine sahip ürünlerin daha ucuz olduğu, ekonomik koşulları yetersiz ebeveynlerin "tok hissettirme" güdüsü üzerinden çocuklarına bu opsiyonları sunduğunu ya da çocuğa sunulan bütçe nedeniyle çocuğun da bu davranışı geliştirdiğini ve pekiştirdiğini görüyoruz.
- Devletler tarafından oluşturulan kısıtlayıcı politikalara toplumların genelde olumlu tepki verdiğine, ancak endüstrinin de genellikle buna karşı çıktığına değinilmiş. Ancak devletlerin, endüstrinin yararlarına değil, çocukların birincil yararına yönelik karar alması gerektiğinin, bu durumun uluslararası çocuk haklarına uygun olan çözüm olduğu belirtilmiştir.
- Devletlerin örneğin televizyonlarda yapacağı kısıtlama, gıda pazarlama stratejilerinin sınırsız ve kontrolsüz kaldığı alanlara geçiş yapabilir. Dijital alanlarda yapılacak düzenlemelerin de bu stratejilerin içinde olması gerektiği belirtilmiştir.

Comments
Post a Comment